İKİ RENK
Uzun zamandır hayalini kurduğumuz Karadeniz'in bizim için ilk durağı oldu Rize. Otogarına ayak basar basmaz sımsıcak bir güneş karşıladı bizi. Karanlık ve yağışlı bir hava beklediğimiz için şaşırdık. sabahın erken saatleri olmasına rağmen bunalttı bizi. Otogarda Karadeniz'in o güzelim şivesiyle konuşan bir amcadan Çayeli dolmuşlarının nereden hareket ettiğini öğrendik. otogara beş dakikalık bir mesafede sahil yolu kenarında ilçelere kalkan pek çok dolmuş vardı. sırtımızda çantalarımızla atladık birine, düştük Çayeli yollarına...
Yaklaşık 20 dakika süren yol boyunca hırçınlığıyla nam salmış ama o gün pek bir sakin olan Karadeniz'in masmavi sularına mı, hakkında yapılan tüm övgüleri hak eden yemyeşil dağları mı seyredelim şaşırdık. Etrafın güzelliğine dalmış halde Çayeli'ne vardık.
1. GÜN
Burada konaklamak için iki büyük otel var. Ama biz sahil yolu kenarında bir öğrenci apartını tercih ettik. Çok da iyi etmişiz. Ev rahatlığında bir tatil geçirmemizi sağladı kaldığımız yer.
Apartımıza yerleşip kendimizi hemen sokağa attık. Bu arada konuştuğumuz apart sahibine havanın bizi şaşırttığını, güneş beklemediğimizi söyledik. Ne de olsa Türkiye'nin en çok yağış alan şehrindeydik. O da şu yanıtı verdi : "Burada 360 gün yağışlı, 5 gün güneşli geçer. Bugün biri gitti. Kaldı 4 gün!"
Çayeli sokaklarında turladık. İnsanların konuşmaları o kadar hoş ki, sıradan bir şey bile anlatsalar dinlemek çok eğlenceli oluyor. Siz de bu güzel insanlarla sohbetler etmeden ayrılmayın buradan.
Yöresel Rize bezleri meşhur...Kendinize alın, hediyelik alın ama alın.
Acıkınca buraya gelmeden önce kuru fasulyesiyle namını duyduğumuz o ünlü lokantada ( Hüsrev ) aldık soluğu. Hopa yolu üzerinde bu güzel lokanta. İçeri girer girmez duvarlardaki onlarca fotoğrafta ünlü isimler karşılıyor sizi. Sanatçısından siyasetçisine sporcusuna kadar pek çok kişi daha önce gelmiş bu lokantaya. Elbette kuru fasulye söyledik, yanında turşusu ve pilavıyla. Fasulye farklıydı, bizim bildiğimiz fasulyeye göre daha tombuldu ve iyi pişmişti. Ama açıkçası hayal kırıklığı yaşattı bize birazcık. Yoğun bir salça tadı hakimdi. Pilavı tere yağlıydı ve güzeldi. Ama asıl bomba yemekten sonra söylediğimiz fırın sütlaçtı. Açık konuşuyorum bir sütlü tatlı manyağı olan ben bile daha önce böyle bir şey yemedim. Olağanüstüydü kesinlikle. Yemeden gitmeyin.
2.GÜN
O heves ettiğimiz, sorup soruşturduğumuz yağmur sesimizi duymuş olacak ki sesiyle uyandırdı bizi. Karadeniz'imiz maviliğini yitirip kararmış, sakinliğini yitirip hırçınlaşmış biz uyurken. Açık konuşayım yağmurlu, puslu havaları sevmeyen gelmesin buraya. Çünkü buranın yağmuru o bildiğiniz yağmurlardan değil. Hani tam bir yere gidecekken yağmur yağınca deriz ya bazen : "bekleyelim biraz yağmur dinsin öyle çıkarız." diye. Hah, işte o laf burda geçerli değil. mübarek bir başlayınca zaten siz bir gün dinme ihtimali olabileceğini bile düşünemiyorsunuz.
Ama burayı güzel yapan tam da bu zaten. Önceki gün güneş ışığında gördüğümüz dağlar, çay tarlaları bu puslu havada daha bir yeşil, alabildiğine yeşil gözüküyor gözümüze. Hava serin. Temmuz ayında olduğumuza inanamıyoruz o derece. Burası tam hayalimdeki yer diye geçiriyorum içimden.
Yola koyuluyoruz. İlk durak Şahin Tepesi. Arabanız varsa arabayla yoksa tur şirketiyle çıkabilirsiniz buraya. Yolda çay bahçelerinin içinden geçiyorsunuz resmen.Öbek öbek çayların görünüşü çok güzel. İnsanın üzerlerinde yuvarlanıvereceği geliyor.
Çok güzel bir Rize manzarası sunuyor size Şahin Tepesi. Deniz, şehir ve dağlar. Karadeniz'in tipik dağınık yerleşiminin örneklerini görebiliyorsunuz. Evler birbirine çok uzak. "Ama insanları birbirine yakındır." diye ekliyor rehberimiz.
Şahin tepesinde şehir, dağ ve deniz manzarası izleyerek çayınızı yudumlayabileceğiniz yerler var. Mutlaka gidin.
Burada çayların toplanıp paketlendiği ve fabrikalara yollanmak üzere hazırlandığı küçük bir depo benzeri bir yer görüyoruz. Birer çay yaprağı alıyoruz kendimize hatıra olarak. Unutmadan ekleyelim Rize'de gördüğüm çay fabrikalarının sayısını bilmiyorum. O kadar çok ki.
Ardından Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğüne gidiyoruz. Çay bahçelerinin içine giriyoruz. Çay araştırma ve incelemelerinin yapıldığı, zeolit uygulamalarının yapıldığı sera benzeri yerler var. Ayrıca oturup dinlenebileceğiniz kocaman ağaçlarla çevrili çok da güzel ve doğal bir çay bahçesi bulunuyor. Burada lezzetli birer çay içiyoruz.Dilerseniz yanında Laz Böreği de yiyebilirsiniz. Hediyelik Rize Çayı ve çay kolonyası alıyoruz.
Rize Kalesi için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Çok güzel bir manzarası var. Ayrıca burda hoş bir sürpriz karşılıyor bizi. Yerel kıyafetler içinde kemençe çalan, Karadeniz Türküleri söyleyen ve horon tepen bir grup. Onları dinliyoruz, izliyoruz bir süre. Türkü söyleyen arkadaşın zekasından da söz etmek gerek. Ona bir kelime söylüyorsunuz ve anında onunla ilgili bir kıta uydurup söylüyor.
Çayın ana vatanına gelip de çay fabrikasına gitmemek olur mu hiç? Daha önce de bahsettiğim gibi onlarca çay fabrikası var burada. Neredeyse her mahallede bir tane!
Fabrikada çalışan bir emekçi abimizin rehberliğinde çayın işlendiği tüm aşamaları tek tek geziyoruz. Rehberimizden çayın demlenmesindeki incelikleri öğreniyoruz. (Çoğumuzun yaptığının aksine çayı yıkamamak gerekiyormuş.) Böylece bahçelerden toplanan çayın fabrikaya giriş anından paketlenip satışa hazır hale gelene kadar geçirmiş olduğu aşamaları da öğrenmiş oluyoruz.
Bazılarını rahatsız edebilir ama benim hoşuma giden şeylerden biri de fabrikanın her alanını saran buram buram taze çay kokusuydu. Fabrikanın bahçesinde sıcacık çay ikram ediyorlar, afiyetle içiyoruz.
Çayeli'ne döndüğümüzde bu defa ara sokaklardaki bir lokantaya giriveriyoruz hemen. Malum çok yorucu ve hızlı bir gün oldu, güzel bir yemeği hak ettik. Karadeniz bölgesinin hemen hemen her ilinde en çok rağbet gören yerler pideciler. Biz de güzel bir peynirli pide ziyafeti çekiyoruz.
Gece spor salonunda bir etkinlik olduğunu öğreniyoruz bu arada. Karadeniz Ülkeleri Geleneksel Tulum Şenliği. Müzikler çok güzel, tulum sesi şahane. Özellikle Gürcistan ekibinin gösterisini çok beğeniyoruz.
Ertesi gün ayrılık vakti... İnsan hiç bilmediği bir şehirde tedirginlik duyar ya hani, biz burada bunu hiç hissetmedik. 40 yıllık Rize'li gibi sahiplendik, sevdik burayı. İki günde alışıverdik. Yağmurunda yürüdük, sahilinde çekirdek çıtlattık, kahvaltı için koşa koşa gidip mısır ekmekleri aldık . Denizine giremedik havadan dolayı ama olsun. Bu yıl içinde 4 güneşli gününüz kaldı buraya gelip denize de girebilmek için:) bu güneşli günleri tutturabilenler için Çayeli'nin Rize'den gelirken ki girişinde ve Hopa yolu üzerinde çıkışında plajları var.
Gelin, gezin bu şirin kenti. Ayrılırken üzülmeyi de göze alarak ama...
Gezmeli Yerler Dünyanın gezmeli, görməli, gezilecek yerler barədə, ən son turizm xeberleri və turizm bloqu, səyyah fikirlərini bizim səyahət blogunda məlumatları tapa bilərsiniz.
YanıtlaSilPlease click for more information href="https://gezmeli.az/"